Kırgızistan’a Mektup

Çocuklarım gitmeden önce, onlara bir hediye verme düşüncesi içindeydim. Kendi çocukluğumdan kalma küçük oyuncaklar hediye etmiştim fakat benim için yeterli değildi. Çocuklarıma birer mektup yazmaya karar verdim. Gitmelerine iki gün kala çökmeye başlamıştım. Çocuklar beni göstererek mihmandar ablalarına ‘neden sürekli ağlayacakmış gibi bir hali var?’ diyorlardı. Son gün yataktan kalkar kalkmaz ağlamaya başladım. Ve o anda elime kâğıdı kalemi alarak mektubumu yazdım. Çocuklarıma yazacağım 4 ayrı mektubu birleştirmiştim, birine yazacağım herhangi bir cümle ile bir başkasını üzmek istemedim. Aynı mektuptan 4 tane yazdım. Havaalanına vardığımızda mektupları ellerine vermeden önce ben onlara okumak istedim, mektubu okumaya başladığımda titriyordum. Hayatımda hiç bu kadar kötü hissetmemiştim, düşüp bayılacağımı zannettim. Mektubum şöyleydi:

Yavrularım,

Siz yokken öyle boş bir hayatım vardı ki…

Siz bana öğrettiniz yaşamayı.

Sezim, ben senden tevazuyu öğrendim.

Bir kız nasıl bu kadar hanım hanımcık olur?

Diğer kardeşlerine bir anne gibi şefkat gösterdin.

Bu yaşta benden bile daha olgunsun =)

Bana verdiğin pembe kolyeyi saklayacağım; ömür boyu…

-Sezim’in babası yok, annesi de maddi durumları iyi olmadığı için kendisine bakamamış ve kendisini yetimhaneye vermek durumunda kalmış. Son gün ayakkabısı yırtıldığı için terlikle dolaştığında, bizi ‘böyle daha rahat’ diyerek kendisine masraf yapmaktan alıkoymaya çalıştı. Kendisine verdiğimiz harçlığı ailesine destek için götüreceğini söyledi.  Sessiz sakin ve çok akıllı bir kızdı. Bir ressam edası ile çizdiği portreler ve manzara resimleri gerçekten görülmeye değerdi.-

Symyk, sen tam bir beyefendisin.

Ağladığımda ve hastalandığımda yanımdaydın.

Bana bir baba gibi şefkat gösterdin.

Kendinden önce insanları düşünüyorsun.

Emin ol birçok ebeveyn bunu yapamıyor.

Bileğime taktığın beyaz çiçek, beni gelin olmuşum gibi mutlu etti.

-Symyk Kırgızistan’da bir yetimhaneye getirilmeden önce sırası ile anne ve babasını salgın hastalık sebebi ile kaybetmiş. 9 yaşına kadar bir uzak akrabası bakmış kendisine. Yetimhaneye geldiğinde okula hiç gitmediği için okuma-yazma bilmemekteymiş. 1 yıl içinde yaşıtlarına yetişmiş. Kur-an’a geçmek üzere idi ve ilk cuma namazını ağabeyleri ile Kayseri’ye gezmeye gittiğimizde kıldı. Ayrıca Kırgızistan’a döndüğünde yetimhane yetkililerinden teşekkür içerikli bir geri dönüş aldık. Buraya geldiği gün hiç konuşmayan Symyk;  gideceği gün diğer ülkelerden olan kardeşlerinin hepsi ile iletişim kurmuş, oyunlar oynamaktaydı. Ayrıca kendisinin bu gelişimi de yerel bir gazetede haber olmuş. Bir yemek esnasında kendi çok sevdiği meyve suyunu yetim birimi başkanı Murat Bey’e ikram etmek istemişti, hayatımda gördüğüm en fedakâr çocuktu. Kendisine en çok istediği şey sorulduğunda, cevabı ‘son gün ziyaret ettiğimiz Ensar Koleji’nde okumak’ olmuştu.-

Gülmira, sen tam bir ‘yaramaz’sın. (=

Seninle gerçekten çok eğlendim.

Bazen karnım ağrıyana kadar güldüm.

Beni çukulatalarla besledin =)

İnsan hayatında her dönem gülemeyebiliyor.

Bütün bunlara rağmen beni teskin de ettin.

Beni üzgün görünce gelip önümde döndün.

Oyunlar oynayıp neşelendirdin beni.

-Gülmira, son gün bir oyun icat etmişti. Kendisini kollarıma ve bacaklarıma asıp, yollarda o şekilde yürümekten zevk alıyordu. Kaldığı yetimhanede yaramazlıkları yüzünden sık ceza alan Gülmira’nın abisi, Gülmira’nın Türkiye’ye geleceğini öğrenince ‘bir süre ferahlarım’ demiş şakayla karışık. Kendisi hakkında bizler ‘Gülmira yaramaz’ dedikçe, O da bize ‘abla yaramaz’ derdi. Gülmira babası belli olmayan bir çocuk. Yılda bir defa ziyaretine gelen annesinin getireceği en ucuz gofreti bile dört gözle bekliyor. Başka anneler ziyarete geldiğinde ise, onları izlerken ağlamaktan kendini alıkoyamıyor.-

Aigerim, seni sana anlatmak çok zor.

İlk gün havaalanına sizi karşılamaya gelemediğim için çok üzgünüm.

Bir gün anne olacaksam, seninle gerçekten büyük tecrübeler edindim.

Sen bana anneliği tattırdın.

Seni özledikçe şarkın düşecek kulaklarıma.

Hepiniz büyüyüp güzel yerlere geleceksiniz, biliyorum.

Beni unutmayın, sizi seven Fatma Betül

-Aigerim çok özel bir çocuktu. Diğer iki kızın yani Sezim ve Gülmira’nın kaldığı yurda gelene kadar babası yıllarca kendi gözü önünde annesini dövmüş. 1 sene önce de maalesef ki babası annesini öldürmüş. Şimdi hapiste olan babasından utandığı için kendisi hakkında ‘öldü’ diyerek bahsetmekte. O kadar mağrur bir çocuk ki. Bu gururla bu hüznü kaldırmak çok ağır bir imtihan. Kendisi iletişim kurmakta en çok zorlandığım çocuk oldu. Son güne kadar çantasında biriktirdiği çikolataları bize gösterip ‘bunları 1 yaşındaki kardeşime götüreceğim, çikolatayı çok seviyor’ demişti.-

Zar zor mektubu okuyup bitirdim, onları yolcu ederken ağlamayı keserek ve gülümsemeye çalışarak gelecek adına ümit var olmalarını, derslerine çok çalışmalarını söyledim. Üniversite okuyabilmek için Türkiye’ye gelme ihtimallerinden bahsettim.

Symyk ve Sezim soğukkanlıydı, ağlamamaya çalıştılar, Gülmira yani 10 gün boyunca yaramazlık yapıp etrafına gülücükler saçan yavrum hıçkıra hıçkıra, içli içli ağladı. Aigerim yani içlerinde en gururlu olan, duygularını en çok saklayan kızım da ağladı. İçimin parçalanacağını bildiğim için o gün veda etmemeyi bile düşünmüştüm. Şimdi başka bir ümidim var. Yakında tekrar gerçekleşecek olan yetim günleri kapsamında yanlarına gitme ihtimalim, sarıldığım en büyük hayal. Rabbim nasip etsin inşallah.

Kırgızistan’ın Ablası

Yorum bırakın