Dört Cesur Yürek

 

Heyecanla havaalanında karşılamak için beklediğim Morolu çocuklardı onlar. Çekingen bakışlarla etrafı inceleyen, anı kavramaya çalışan, masumiyetin mührünü taşıyan dört cesur yürek. Cesurlardı çünkü Müslüman olmanın ağır bedellerinin olduğu bir yerde babasız yaşıyorlardı. Mücadele ettikleri çirkin dünya onlardan çok büyük görünse de cesurca ayakta kalmayı başarabilen, özgüven sahibi, masum varlıklarıyla bu kirlenmiş dünyaya meydan okuyan çocuklardı. Belki dillerimiz ortaklaşa anladığımız kelimeleri telaffuz etmiyordu ama gözlerimiz ve yüreklerimizin ortak bir dili olduğu kesindi. Ne çabuk alışmıştık birbirimize sadece bir haftada.

Suhaila aralarında tercümansız iletişim kurabildiğim tek çocuktu.Bu açıdan onu daha çok tanıma fırsatı bulabilmiştim. Annesi farklı bir ülkede çalışıyordu ve Suhaila yı da yanında götürmek istiyordu fakat o yetim olduğu için vize alamıyor ve Moro da teyzesiyle birlikte yaşıyordu. Annesini de ancak birkaç ayda bir görme fırsatı bulabiliyordu. Babasız olmanın yanında birde annesizliği yaşıyordu. Bir haftanın sonuna yaklaştığımızda ondan Türkiye de geçirdiği zamanı değerlendirmesini istedim. Bana beklentisinden çok daha fazlasını bulduğunu ve çok güzel vakit geçirdiğini, mutlaka tekrar Türkiye ye gelmek istediğini söylemişti. Zaten ona baktığınızda yüzünde görebilirdiniz söylediklerinin resmini.

Abdulhalim ise elektriği bile olmayan bir köyden geliyordu Türkiye ye. İstanbul da gördüğü ışıklı dünya onu hayret ve hayranlık içerisinde bırakmıştı. Lunaparkta oynarken gözlerinin içerisinde gördüğüm neşeyi unutamam.

Arbaya nın çok içten bir gülüşü vardı. Genelde sakin bir yapısı vardı ama gülünce katılarak gülüyordu. İlk geldiği günlerde bizim yüzlerimiz ona çok farklı gelmişti çünkü onlar Asyalı oldukları için epeyce farklı yüz hatlarımız vardı. Yüzlerimize tekrar tekrar bakıp kahkahalara boğuluyordu.

Ben Laden grubumdaki en küçük çocuğumdu ve dolayısıyla en sevimlisi ve en masumu diyebilirim. Başta bana en soğuk duran ama sonradan en çok yaklaşan o oldu. O da Arbaya gibi çok yürekten gülüyordu, kahkahalarının sesi kulağımda çınlıyor hala. Küçük olmasına rağmen kendi işini kendi yapmak isteyen özgüven sahibi bir çocuktu.

Onların her birini tanımak çok büyük bir zevkti benim için. Tabi unutulmaz bir haftanın sonunda onlardan ayrılmak pekte kolay olmamıştı. Vaktim olmadığı için onlara bir hediye alamamıştım havaalanında kızlara bilekliğimi ve yüzüğümü vermeye karar verdim. Benden bir anı olsun istedim onlarda ve bu onları çok mutlu etmişti gerçekten. Onlarda bana kendi yüzüklerini verdiler ve bu da beni çok mutlu etti ve hüzünlendirdi. Yaptığım küçücük bir şeyi bile karşılıksız bırakmak istemediler çünkü. Bir hafta öncesinde birbirimize yabancıydık fakat artık birbirimizden gözyaşıdolu gözlerle ayrılan bir aile olmuştuk.

Tüm kişisel farklılıklarının ötesinde onlar lunapark diyince heyecanlanan, havuzda yüzmek için  can atan, otobüste kucağımda uyuyakalan, etrafı merakla izleyen, karşılaştıkları fiziksel olarak kendilerinden çok farklı insanları gözlemleyen gülen, eğlenen küçücük çocuklardı. Babasızlardı belki ama bu onları güzsüzleştirmemişti sanki, bu onlara babaları olmasa da yaratıcının yanlarında olduğunu ve onları koruyup kuşatacağını hissettirmişti belki de. En belirgin olarak onlara dair aklımda kalan özgüven sahibi, kendi ihtiyaçlarını başkalarının yardımı olmadan kendileri gidermek isteyen, hayatta var olmaya çalışan cesur çocuklar olmalarıydı.

İHH nın düzenlediği yetim buluşmalarında amaçlanan Türkiye ye getirilen çocuklara yeni bir bakış açısı sunmak, farklı bir dünyayı göstermek, ümmetin varlığını hissettirmekti belki bizim yani çocuklarla ilgilenen mihmandar ablaların hayatında gerçekleşecek değişim hesaba katılmamıştı ama bu buluşmanın birçoğumuzun hayatında belki dönüm noktası denilebilecek bir etkisi olmuştu. Üzerimizde etkisi büyük oldu gerçekten ki İnşirah Yardım Hareketi olarak şu andaki çabalarımız bunun canlı bir kanıtıdır bence. Çocuklarla buluşmadan önce çok güzel vakit geçireceğimizi tahmin ediyordum zaten ama onlardan ayrılmanın bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim açıkçası. Sonuçta onları savaş yaşanan bir ülkeye geri göndermiştim nasıl rahat edebilirdi ki içim onların arkasından el sallarken. Bildiğim onları elimden geldiğince hayatımda hep var etmeye çalışacağımdır. Bana bir Müslümanın hayatta asla yalnız olmadığını ve ümmetin varlığını hatırlattıkları için bu cesur yüreklere ve İHH’ya minnettarım.

Moro’nun ablası Ş.Z.

Yorum bırakın